İnsanlar yaşamlarında bir şeyi hayata geçirirken genelde üç dürtü onlara yol gösterir.
Donanımlı ve yapılması gerekeni yapmaya çalışanlar iyi niyetle yola çıkarlar, yaşamlarının odağına siyaset oturmuş insanlar yola siyaseten çıkarlar, cahil insanlar da ne yaptıklarını ve neden yaptıklarını bilmeden cehaletten yola koyulur.
Ben insanların öncelikle iyi niyetle yola koyulduklarına inanmak isterim. Özellikle kamuda makam sahibi olan insanların.
Geçtiğimiz hafta içinde Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof.Dr.Yusuf Ulcay bir yıllık çalışmalarını aktarmak için bir basın toplantısı düzenledi.
Bu toplantı ile ilgili bazı iyileştirme notları yazmak isterim.
Bir basın toplantısı organizasyonu, bir iştir. İş olan her şey uzmanlık/profesyonellik gerektirir. Bunun aynen her işte olduğu gibi bir protokolü vardır.
Ne zaman yapılacak? Nerede yapılacak? Kaçta yapılacak? Kimler çağrılacak? Kimler nereye oturacak? Kim ne kadar konuşacak? Bilgi hangi kanallarla iletilecek? v.d.
Ne, neden olmaz?
Basın toplantısına basın mensupları çağrılır. Bir de kurumu temsil eden üst yönetici ile yardımcıları.
Basın toplantısına her bürokratı çağırdığınız zaman o basın toplantısı olmaktan çıkar. Belediyelerin düzenlediği yıllık icraatın içinden programına döner. Gazeteciden çok, bürokrat olur.
Basın toplantısında alkış olmaz.
Birkaç not daha
Basın toplantısının sahibi (Rektör) bir hoş geldiniz der ve ellerini sıkar. Kim var, kim yok görülür ve temas sağlanmış olur.
Bir bülten dağıtılır ki, gazeteciler anlatılanları takip etsinler.
Bu kadar çok mimari proje neden gösterilir? Onları çizenlerin orada ne işi vardı?
Ben o ileri yansıtmaları fiziksel yapılar için değil; eğitim için, araştırma için, dünya üniversiteler ligi için, Ar Ge için, kente katma değer için görmek isterdim.
Umarım bundan sonraki basın toplantısı, gerçekten basın mensupları için olur.